15 Ocak 2012 Pazar

İnan seni anlamıyorum insan kardeşim...

Ne yazık ki; arta kalanlar olur hep, hatırda kalanlar...

Ne yalan söyleyeyim üzüldüm bugün derinden, hiç üzülmemiştim sanki bu kadar yürekten. Bu kadar haksız bir ilgisizlikle suçlandığım olmamıştı... Neyse. "İnsanlar.." deyip geçmek lazım, şu yalnız dünyamızda ayakta kalabilmek için.
"Konuşşan çare değil, sussan gönül razı gelmiyor" insanlarındanım ya ben... Henüz emin değilim ama, sanırım bu kez susmayı yeğeleyeceğim. Sindirecek ve olmamış gibi davranacağım... Hikayeye dahil olan herkesin kendini haklı gördüğü ve hep haklı göreceği, sıradan yanılsamaların hepsinde olduğu gibi.
Zor dostum, dost olmak. Sevdiğini anlatmak, birlikteliğin koşulsuz ve minimum beklentiyle tadını çıkarmak.
Paylaşmak zor. Paylaşılmak hepsinden beter.
İşte bu yüzdendir erkeklerin dostuluğu hep paha biçilmez... ama olmaz öteki türlüsü. İnsan hep bir parça eksik, dost kadınları olmayınca hayatında.
Herneyse. "Bir çaresi bulunur elbet canım, bir uyuyup uyanalım"...
Sevgi çözer her yanlışlığı, her anlaşmazlığı, yeter ki inanmak istesin insanlar, bir yüreğin bir yüreği gerçekten sevdiğine, sevebileceğine şu zalim dünyada....
---------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bu satırları yazarken kendim için, yalnızca sevgili "ben" için bir şey yapıyorum aslında. Keyif alıyorum aldığım her soluktan.
Dışardan gelindiği ilk an yapılan herşey tamamlandıktan sonra;
- giysiler yerini pijamalara bırakmış, temizlenen makyaj yorgun, hüzünlü ve hasta gözleri ortaya çıkarmış, keyif kahkahaları gece sessizliği ile yer değiştirmişken -
elimde ev yapımı bir çay ve ben yağmakta olan karı izliyorum...
Evime gelirken yakalandım etrafı hızlıca beyaza çeviren kara. Havanın serinliğine ve göğsümdeki hastalık hırıltısının varlığına aldırış etmeden, fotoğrafladım elimden geldiğince bu muhteşem güzelliğini etrafın.
Ve tabi ki düşündüm.
Karın romantizmini kaç zamandır paylaşamadığımı bir sevgiliyle.
Ayaklarım, karın örttüğü ve hiç dokunulmamış yerlerine izlerini bırakırken, aslında 2 değil de 4 iz olsa daha eğlenceli olmazmıydı diye düşündüm ve tabi ki çooook daha romantik.
Hep hatırlanacak bir "karda nasıl yürümüştük seninle" anı (!) birikmez miydi hatıralarda ?
Uzatmaya ne elim ne yüreğim varıyor aslına bakarsan okuyucu. Sözün özü, sanırım ben artık "biz" demeyi, yahut "+1 geliyorum" demeyi özledim....
--------------------------------------------------------------------------------------
Karı izlerken elilmde ev yapımı bitki çayı.
Aromasından burnuma çarpan keskin tarçın ve çekigen ıhlamur kokusu...
İçinde olduğu bardak kocaman bir mug yahut en büyüğünden kupa türkçesiyle :)
O bardak ki hayatımın en kıymetli dostlarından birinden hediye.
Hatırında bana dair sakladığı onlarca şeyden aslında yalnızca biri Küçük Prens tutkunluğum.
"Bu çok küçük bir şey ama görünce dayanamadım, bu Aysu'nun olmalı dedim ve aldım canım" diyerek verdiği Küçük Prens'li bardağım. Hayatımda aldığım en güzel hediyelerden biri.
Ona dair, onun için, çok sever diyerek, önüne çıktığı an hatırlanmış ve tereddütsüz alınmış, üstüne üstlük "sana moral olur, çalışırken çay içersin" diyerek daha da derinleştirilmiş ve anlamı kat be kat artmış kıymetli bardağım.
Bakınca alt tarafı bardak dersin değil mi insan kardeşim,
lakin, o işte öyle olmuyor. Sevgi dediğin şey, bir avuca, bir söze, minik bir bardağa ve emeğe sığıyorda; egonun hükümranlığındaki beyne bir türlü dolamıyor....
Pelinim iyiki varlardansın! canım kardeşim....   Tekrar teşekkür ederim, bardak bahanesiyle değerli varlığına...

Hiç yorum yok: