19 Mayıs 2009 Salı

Dolunay - 1

Dün gece dolunay vardı gökte. Biraz izledim eve girmeden önce. Heybetine ve yarattığı küçüklük hissine hayran kaldım yeniden. Dolunaylarda kendimce rituellerim vardır, öyleki bazen kendimi genetik şifrelerimde hafif bir kurtadamlık varmiş hissine sokarlar bu minik oyunlar.. İzlerken ve kendi kendime sevinirken, aslinda bu kez çok da yalnız olmak istemediğime karar verdim böyle günlerde. Bir kaçınız ile birlikteydik dün akşam. Diğerleri ile ise yürekten beraber (umarım yanılmıyorumdur). Cocukluğumdan beri, ay bana hep uzaktaki 'en yakın' gibi gelmiştir. Belkide o yüzden büyüdükçe ve yalnızlaştıkça sevdiklerimle birlikte olma isteği artar oldu içimde böyle gecelerde... Bu gece de yukarıda dolunay var, düşündüren, sorgulatan, ağlatan, coşturan, aşka salan, derde boğan bir hali var... Yüzünde hüzün var dolunayın dikkat edin.. Belkide o yüzden uzun süre baktığımızda içimizi buran bir şeyler oluyor algılayamadığımız...

Deniz kenarında hayal edin kendinizi, etrafınızda huzurlu bir sessizlik, karşınızda dolunay, teninizi ürperten hafif meltem, ve suda yürüme isteği uyandıran heyecanli yakamoz yada nam-ı diğer Aysu. Kapadiniz mı gözlerinizi, nasıl oldu, güzel oldu değil mi! Kıpırdaşan yakamoz insanı denize çeker, suda yürüyebilme yeteneğini bahşeder ama birtürlü cesaret edemeyiz, belki denesek bambaşka şeyler olur kimbilir. Her neyse... Kapadınız değil mi gözünüzü, hissettiniz keyfi ve döndünüz normal yaşamınıza... Dolunayın güzelliğini bildiğim bir kaç şehri de hayal ettim bu gece. Eskişehir'de, şehir içinde porsuğun üzerini aydınlatırken, ve köyde ışıksız sokakta ayışığında oturmanın keyfini yaşarken, İzmir'de kordonda ayakları suya sallayıp aya karşı şarkı söylemenin-sohbet etmenin tadını, Mersin Pozantı'da denizin üzerine düşen kocaman yakamozun verdiği hissiyatı, Antalya'da ayışığı plajında denize girmenin yaşattığı o paha biçilmez anları, Bodrum'da, dolunay gecelerinde, ayak ucundan ufuka kadar uzanan yakamoz eşliğinde görünen grup rengi ayın yavaş yavaş sarımsı bir hale dönmesinin, insanı nasılda sessizleştirdiğini, Sinop'ta ayı ve yakamozu izlemenin bazı insanlara nasıl da nasip olmayacağını ve bu yüzden şükretmenin kıymetini hatırlamanın ve birlikte böyle anları paylaşabilmenin aslında en güzeli olduğunu düşündüm…
Ay ile doğduğum günden beri bir alıp veremediğim var.. Nedendir bilinmez. Böyle gereksiz yazılar yazarım dolunay gecelerinde, ve gereksiz hüzünlere gark etmiş bulurum kendimi, kendim adına, insanlık adına ve hatta hiç tanımadığım hiç görmediğim yerlerdeki tüm yaşamlar adına.. İlginçtir, kelimelerle açıklanamaz, zorlanmamalı ve üzerine gidilmemelidir... :) Sadece içimdekileri sizlerle de paylaşmak istedim. İşte tam bu noktada favori laf gelir arkadan; “konuşsam çare olmuyor, sussam gönül razı değil”

Her neyse!