23 Haziran 2012 Cumartesi

Yoğurt

Konuşmalarımızın arasındaki ani sessizliklerde ürperiyorum bir an. 
İstemsiz olarak soruyorum sana "orada mısın" diye. Bilemiyorum çünkü, sıkıldığın için mi, başka bir şey yaptığın için mi, yoksa sadece dikkatlice dinlediğin için mi o derece sessiz kalıyorsun. Her seferinde "buradayım, bir şey yok, dinliyorum seni" diyorsun. Sesindeki emin halden doğruyu söylediğini anlıyorum. 
Ama bugün bir şey daha oldu tüm bu kelimelerin ardından. 
Derince bir nefes aldın ve bazı duyguları anlatabilmek için aramızda geliştirdiğimiz, sadece ikimize anlamlı gelen o bir kaç kodlamayı peşi sıra sıraladın. Durdun sonra bir an için. O anda "canım şu an hemen yanımdasın, hissediyorum seni" dedim. "Evet" dedin "yanındayım". O an'ı anlatamam bi'çare kelimelerimle. Bazı şeyler zaten anlatılmaz. Benim anlatmak istediğim, an'ı yitirdiğimizde söylediklerindi. 
"Gelsene" dedin ve ekledin ardından "lütfen gel". Durduk biraz. Konuşmaların bölmesine izin vermedik o birlikteliğimizi. Özledin beni hem de çok. Özledim seni hem de çok. Gelişine 15 gün kalmışken, beni böylesine naif bir içtenlikle çağırışın ve bunu dile getirişinle çok şaşırttın beni. 
Midem kasıldı o an. Nefessiz kaldım birden. Susmak geldi içimden. Sınırsızca susmak. Kendimi kollarının arasına saklayıp, kıpırdamaksızın orada kalıp, insanlardan beni saklandığın o bana özel kovukta sessizlikte yok olmak... Sen de yeniden kendimi bulmak... Her gün inşa ettiğimiz "biz" halini sonsuz kılmak... 
Sen bana iyi geldin. Şimdiye kadar ki 'hep bir şey eksik' dedirten 'SEN'lerin ardından, ilk kez sen Sevgilim, sana iyi gelmeme izin verdin. 
Seni iyileştirmeme, seni yönlendirmeme, seni sevmeme ve anlamama izin verdin ve açtın kapılarını.
Kırdın inadımı, açtım kapılarımı; iyileştirmene, yönlendirmene, sevmene ve kızmana kimi zaman...  
Anlayınca sever insan. Beni anlamak için sarf ettiğin çaba ve seni anlamam için yırtınışın; anlatışın anlatışın anlatışın... Kendimi kötü hissettiğim zamanlardaki o üzülüşün, sesinin düşüşü, bir şey yapamayacak olmanın çaresizliğini hissedişin ve dile getirişin... Sen Sevgilim, bana "Sevgilim" deyişin benim dilimde... Seni o kadar özel ve paylaşılamaz kılıyor ki. Yazasım gelmiyor. İstemiyorum yazmayı. O kadar gerçeksin ki. Seni hayal aleminde boyamak ve süsleyip yoksunlaştırmak gelmiyor içimden. 
Bana o kadar an'ı yaşatıyor ve özgür kılıyorsun ki, özgürlüğü öğreniyorum yeniden. Tam da istediğim özgürlüğü... 
Sana teşekkür etmek ve bu hayatta senin var olduğunu bilmemi sağlayan Yardan'a şükretmekten başka bir şey gelmiyor elimden. 
Susuyorum çünkü bunca yıldır ilk defa susmak ve sessizlikte seninle hiç olmak geliyor içimden. Kimliksiz, komplekssiz, savunmasız bir hiçlikte, birlikte olmak....
İşte öyle... Bir yoğurt yiyeceğim ben. Karnım acıktı. Biliyorsun geceleri acıkıyor karnım böyle saçma saatlerde. Sana geldiğimde bana yoğurt alalım. Unutma tamam mı...

10 Haziran 2012 Pazar

"Sen, sen, sen"*...


İlginle kır tüm örülü duvarlarımı,
birikmiş öfkenin karanlık odalarından, aydınlıklara çıkar beni.
Bağışla korkularımı, sarıl ve onar kırgınlıklarımı.
Sessizlikte duy kalbimden geçenleri ve onu gönül kılanları.
Tanımlayacak bir tek sözcük kalmadığında bu fahişe dilde,
Kendi dilinde bul yeniden, en doğru bildiğin dilde sev beni.


*"Sen, sen, sen" Özdemir Asaf'ın aynı isimli şiirinin içinde olduğu şiir kitabının başlığıdır.