25 Ocak 2011 Salı

Seçmece

De Gülüm

de gülüm! De ki: ela bir günde geleceğim
istanbul darmadağın olacak, saçlarım
darmadağın. Hepsi, darmadağın!
üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte,
ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm
hem de çelikten toprağını dele dele hayatın!

de gülüm! De ki: bitmiştir umut, bitmiştir
sevgi, bitmiştir güven!
güven bana gülüm!
sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır
hasretten-hakikaten-ten değiştiren yüzüm!

göreceksin gülüm! Bekle!
hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere
hainlere, ezilmelere alışacak..
göreceksin-sevinçten ağlayacaksın gülüm-ki
işte o vakit bana-doğrudur!-
şair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak!

bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var,
sokaklar var, kediler!
inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize!
ölüm inananlar için sessizce
kara kapli kitaplardan çıkartılacak..
göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin!
artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz
bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak!

Küçük İskender

20 Ocak 2011 Perşembe

Anekdotlar 3

"Ne bu inat gelsene işte" dedim.
Elimi tutarken "hayır !" dedi.
"Gelirsin gelirsin" dedim, elim daha bir eline yerleşirken.
"Napcaz ?" dedi.
"Konuşuruz" dedim.
Gittik.
Konuştuk.
"Hiç mi sevmedin beni" dedim.
Sustu.
"Peki" dedim.
"Dondurma yiyelim mi ?" dedi.
Yedik.
Bakıştık.
Sarıldık.
Ayrıldık ve arkadaş kaldık.
------------------------------
Seher vakti gördüm sokaklarında bir tatil beldesinin,
"Nerden çıktı bu, kim bu ?" dedim gözlerimi ayırmaksızın.
Alamadım kendimi çemberinden, "merhaba" dedim.
Şaşkın bakışlarını gizlemeye çalışırken cevap verdi: "merhaba".
Konuştuk biraz, ayrıldık.
Ertesi gün birlikte geçti.
Gün bitti, gece oldu.
Konuştuk durmaksızın, güldük, şarkı söyledik.
Bir anda elini elime kenetledi.
"Ellerin..." dedi, "ellerine vuruldum ben..."
Güldüm, kırmızıya çalarken bir anda yanaklarım.
"Bir de işte, bu gülüş" dedi...
Sözün bittiği yerdeydik artık !
Kelimeler vasıfsızlardı ve çıkmadılar odalarından.
Batışa geçmiş dolunay, sarımsı ışığıyla tüm köşeleri yumuşatırken,
Bedenlerimiz de birbirine alışıyordu, otururken kıçımıza batan şezlonglarında kumsalın...
"Şimdi şarap olmalıydı, bir de yanında sana söylenecek bir Hayyam şiiri" dedim, elimizdeki kimbilir kaçıncı birayı hiçe sayarcasına.
O ise anı durdurdu.
Gözlerimin net olarak ayırt edebileceğinden daha yakınken, bir o kadar da uzaktı
Gülümsedim ve kapattım gözlerimi,
Ay şahitti,
Öpüştük,
Sarıldık ve gün doğarken uyandık.
Gelen ilk sevgililer gününde ayrıldık,
Tabi bir de arkadaş kaldık...

Anekdotlar 2

"Tamam işte (!) ben seni buldum!" dedi.
"Saçmalama" dedim.
"Aşk dediğin bu bebek, saçmalama işi" dedi.
Zaten bana hep bebek dedi ve hep sinir etti.
Aradan zaman geçti.
Telefonumun şarjı bitti.
Aradı. "Telefonu açan o adam kim?" dedi.
"Şarjım bitti, yönlendirdim ararsın diye" dedim.
"Tabi (!)" dedi.
Bebek canından bezdi.
Hiç uzatmadan;
Sarılmadan,
Öpüşmeden,
Sadece Ayrıldık...
-------------------------

"Niye şimdiye kadar söylemedin ?!?!" dedi.
"Şaka mı yapıyorsun ?" dedim.
"Çok ciddiyim, niye bizi bu hale getirdin !" dedi.
Güldüm alaycı.
Güldü inançlı.
"O zaman kalk gidelim" dedim. "Kıralım şu bardağı"...
Kaldı öylece oturduğu yerde.
Bana düşen gitmekti,
Kaldım öylece tuttu kolumdan.
Biz öyleee kaldık.
Sarılamadık,
Öpüşemedik ve
Ayrılamadık...

Anekdotlar 1

"Sen bendekileri, içimdekileri nasıl bilebilirsin ki ?" dedi.
Gözüm değerken gözüne ve dokunmamak için sakladığım ellerim ceplerimdeyken;
"Ben sendeki beni bilirim" dedim.
Ve ekledim, "senle benim toplamım değil midir insan ?"
Baktı.
Gülümsedi. Uzandı ellerime.
"Kırmasan olmaz değil mi buzları ?" dedi.
Gülümsedim sessizce.
"Bu sahne bana çok tanıdık" dedi.
"Bana da" diye ekledim.
Sarıldık,
Öpüştük,
Ayrıldık.

--------------------------------

"Seni çok sevdim ben, sense...." dedi.
Yüzümü çevirdim gizlemek için hüznümü, utancımı...
"Konuş be, birşey söyle !" dedi.
"Ne desem boş, biz bir zaman hatasıydık..." dedim.
Güldü alaycı.
"Bu mu yani sonunda söyleyeceğin ?!?" dedi.
"Ben seni sevebilme ihtimalini sevdim ve seni birtek yalnızlığımla aldattım" dedim,
Şiirlerden başka sığınacak liman kalmadığını anladığımda.
"Aptal!" dedi eli yanağımdayken.
Bir daha dokunmayacak,
Bir daha öpmeyecek ve
Bir daha öyle sevmeyecekti.
Öpüştük,
Sarıldık,
Ayrıldık ve arkadaş kaldık...

19 Ocak 2011 Çarşamba

Birsen Tezer Grup - 'Bilsen'


Söz: Birsen Tezer - Müzik: Erkan Oğur

18 Ocak 2011 Salı

18 Ocak - Birsen Tezer Konseri ve Değişim

Şimdiiii, blogumda ne zamandır kaldırmayı düşündüğüm bir kısım vardı.
Hani amacını tamamlayınca emekliye ayrılması manalı gelen kitaplar yada şiirler gibi.
Yazısını ta 9 Aralık'ta, bir otobüs yolculuğu sırasında yazdığım halde, bir türlü ne gibi bir başlıkla yahut nasıl kaldıracağıma karar verememiştim.
Ne zaman yapmalıyım derken; hayatımda güzel anılarım kadar, güzel sevdalarıma da eşlik eden bir kadının konseriyle birleştirip yazarak yapmaya karar verdim.
Hani sonuçta güzel bir içeriği vardı... Baktıkça sevgi, daha doğrusu kıvılcım hissettiren, aşktan hallice, saçmalıktan öte ve ne anlattığı bir türlü çözülememiş bir duruşu vardı blogtaki yeri ve içeriğiyle.
Şimdi bu ön yazıyı ekleyerek ve yanlarına küçük notlar da düşerek, Birsen Tezer'in muhteşem konserindeki duygularımı da en altına konumlandırarak blogumda mini bir yeniliğe gidiyorum.
Hadi bakalım.. :)

Bir oyundu başlayan- demiştim...
Buradakiler şimdiye kadar oyuna dahil olanlar- diye eklemiştim...
Biraz da kendime hatırlatma olsun diye açılmış bir başlık belki de.. Ne kadar zor ve ne kadar kolaymış duyguların ifadesi diye..- de kendime artı olarak belirtmiştim :)
Blind Guardian - Bard's Song /Lynyrd Skynyrd - Simple Man /Ilse de Lange - The Great Escape / Ogün Şanlısoy - Hadi Beni Güldür Biraz /Emre Altuğ - Yani / Sonata Arctica - Letter to Dana / Vicente Amigo - Ciudad de Las Ideas / Blind Guardian - Bright Eyes / Enki Bilal - Beautiful Days / Dinmeyen - Kavganın Ortasında / Cinderella - Heartbreak Station / Bülent Ortaçgil - Bozburun / Chris Isaac - Blue Hotel/Badem-Kara Değil mi? /Zülfü Livaneli- Nehir Gibi/ Cemali - Duymak İstiyorum/ Tuncay Akdoğan - Bir Nehir ki Ömrüm/ Vicente Amigo - Ojos Del Alhambra/Kurban - Lambaya Püf De / Pinhani - Ben Nasıl Büyük Adam Olacağım /Ameliè - J'Y Suis Jamias Allè/ Bryan Adams - Have You Ever Loved A Woman/ Ben King - Stand by Me/ Chris Isaac - Wicked Game / Fahir Atakoğlu - Blacksea / Babusta - Yanayım Yanayım / Kibariye - Kara Gözlü Çingenem / Bülent Ortaçgil - Yağmur / Suavi - Hasret Türküsü / Bob Marley - No Woman No Cry / Katie Melua- Piece by Piece/ Niyaz - Allahi Allah / Niyaz - Beni Beni /The Cure - Love Song/ Kings of Convenience - I'll rather dance with you /Anastacia - Sick&Tired / Tracy Chapman - Change / Melamet Hırkasını Kendim Giydim Kime Ne/ Kardeş Türküler - Denize Yakılan Türkü / Bülent Ortaçgil - Kediler / Leman Sam - İlla İlla / Gogol bordello - Start Wearing Purple/Zülfü Livaneli - Memik Oğlan/Volkan Konak - Mimoza Çiçeği/Beirut-Nantes/Russian Red-Cigarettes/Mehmet Güreli - Kimse Bilmez/ Jehan Barbur - Hangisi Sen ? / Birsen Tezer - Çığlık Çığlığa, Balıkesir, Aşk Bu Değil

- 09.12.10_İstanbul-Ankara Dağ yolu -
Son şarkıyı ben yollamıştım.
"Aşk bu değil yapma güzel !"
Tabiki bu noktaya geleceğini bilmeksizin.
Kabul ettik daha fazla kavga vermeden üzerinde, daha fazla mücadele etmeden.
İhtiyaç yahut pes etme, belki korkular böyle gerektirdi.
Aşkın da gerektirdikleri vardı zaten.
Hep 'gereklilikler' vardı keza hayatta.
Neyse, biz aşk bu değil deyip vazgeçmiş ve kaybetmiştik, ancak,
Aşk tam da buydu göremedik.
Yahut bilerek kapattık gözlerimizi.
Aşk tam da buydu !
Öldüren, güldüren, sevişirken yok eden, yoklukta var eden, dengeli ve dengesiz kılan.
Aşk bundan ötesi değildir. O yüzden gereksizdir ya hani...
3 harfe saklanmış bir delilik hali.
Aşkın her hali, istisnasız her hali çok güzeldir.
Özenle işlenir bir iğne oyası misali ve dönüp sizi itinayla acıtır.
Acıdan kaçılmaz, hayattır.
Yanınıza öyle bir kâr kalır ki;
Anlarsanız keyiftir, anlamazsanız dibine değin depresyon.
Biz vazgeçtik aşkın tam da bu halinden ve kaybettik.
Daha doğrusu, tükettik ve bitirdik aşkın tam da bu halini.
Ama oluşan ve oluşabilecek tüm olumsuzlukların çok ötesinde;
İçimden taşan duygularımı yeniden yazabilir olmam,
Yüzleşmelerin sonucunda bulduğum ve bulacağım zarar ve ziyanlarım,
Bedenime ve beynime gösterdiğim özen,
İçimde gizlediğim ve 'garantilerde' boğulup gitmesin diye çıkarmadığım öz benliğimin su yüzüne çıkması,
Ve yenilenen hayallerimin yanında yükselen enerjim... Aşktan yanıma kâr kalanlar...
Bunları kaybetmeye hiç niyetim yok.
Bunları bana kâr bırakan, yaşatan, hatırlatan adamı ise Evrene ve Yaradan'a emanet ediyorum ve mutlu olmasını yürekten diliyorum.
Yüreğimi bir enkazın ardından yeniden çarptıran, umut veren ve bana çok önemli birşeyi, beni gösteren, sevgili, yorgun ve yılgın adam;
Çok teşekkür ederim... Kattıkların, yazdırdıkların ve anlatılacak anılar için...
Ne ilksin, ne de son.. Sen de temize çekilmiş aşklardan birisin artık şairin de dediği gibi.
Bu düşünce kırıntısını Bay Asaf'ın Cervantes için yazmış olmasını istediğim bir şiiri ile bitirmek vardı ya yetişememişiz... Napalım.
Sevgiyle...
--------

Veeee 18 Ocak 2011 Birsen Tezer konseri. Nefes'teydim.
Ne kadar mutlu olduğumu anlatabilir miyim kelimelerimle bilmiyorum.
Bunca endorfinin arasında uçusan kelimelerim odaklanıp bir araya gelir mi bilemiyorum.
Konseri olduğunu öğrendiğimde düşünmeksizin kendimi Kızılay'da buldum. Koşar adım Nefes'e doğru giderken, 'bilet kalmış olsun lütfen, lütfen' diye dua ediyordum. 2 tane biletimi aldım sonra. Kiminle gideceğimi bilmeksizin. Herhalde dedim bulurum birini.
En olmadı, yalnızlığımla konserin keyfini hiç birşeye değişmem.

Ama pek sevgili bir kız arkadaşımla gittik. Kendiliğinden gelişti üstelik program... Güzel oldu, iyi oldu, yakıştı.
Giyindim, süslendim, sanki sevgilimle buluşmaya gidermişcesine... Birsenim Tezerim'in konserine gidecektim. Duygu kadınının, her gece sesiyle uyuduğum aşk insanının, şarkı söylemek için doğmuş insanlara has büyülü bir insanı canlı canlı dinlemeye gidecektim.
Neden bilmiyorum ama heyecalandım ve ayaklarım yere değmez bir vaziyette gittim...
Buluştuk bizim hatunla, gittik cici cici.
Nefes ilginç bir yerdir. Sütunlarıyla insanı delirtir, ayakta izlenen konserleriyle nefessiz kalmanın ve yandaki teyze ve amca ile akraba olmanın derin mutluluğunu yaşatır :)
Bu kez oturma düzeni ile hizmet veriyordu Nefes. Birsenim Tezerim çıkıp orada 'nasıl böyle söyleyebilir ya Rabbi' dedirterek şarkılarını yorumlarken; sizde masanızda oturup istediğinizi içip, sahnedeki kadına iç geçirip, halden hale giriyordunuz.
Elimizde biralarımız, her şarkısında farklı bir an'a, başka insanlarla biriktirilen anılara doğru yolculuk yaparak inanılmaz keyifli bir 1.5 saati geçirdik. Son şarkı her zaman yaptığı gibi Bülent Ortaçgil'in Çığlık Çığlığa şarkısıydı. 'Bu şarkıdan sonra başka birşey söyleyemiyorum' diyordu başlarken konsere. Bir şarkıyı öyle söyleyince ardından başka bir şey söylenmemeli zaten.
Tanınması Çığlık çığlığa şarkısının yorumu mümkün olmuş bir kadın aslında Birsen Tezer. Konservatuarlı. Ama eğitim değil ondaki, saf yetenek. Tertemiz bir ses. Dinleyeni kalbinden vuran, durduğu yere mıhlatan anlatılması mümkün olmayan bir duygu geçişi yorumları... Çığlık çığlığa alıp götürüyor sizi bambaşka alemlere ne kadar direnseniz de. Seni sevdiğimden beri renkler değişti... diyor ve değişiyor renkler... Çığlık çığlığa diyor haykırırcasına ve atamadığınız çığlıklarınıza şahit, ortak ve destek oluyor.
Geçmişim değişti ve oyunlaştı diyor ve yeniden konumlanıyor geçmiş, anılar yeniden yazılıyor...
Zaten o son şarkısına kadar söylediği her şarkı, anlattığı her hikaye ve 'e o zaman ben kanunumu alayım' diyerek çalmaya başladığı kanunu ile sizi tam manasıyla büyülemişken Çığlık çığlığa ile geceyi kapattığı gibi sizi de kapatıyor tüm dış etmenlere karşı. Bir süre çıkamıyorsunuz etkisinden... Ya da bunlar belki de sadece benim hissettiklerim.. Kimbilir !
Ama özel, değerli ve üretken bir müzisyen Birsen Tezer. İyi ki var, iyiki aşık oluyor, iyiki hissediyor ve bunları paylaşıyor...
Hep paylaşması ve bende tamamladığı daha nice duygu boşluğuna tercüman olması dileğiyle...



13 Ocak 2011 Perşembe

Çocuk

Hastayım...
Sanırım son 10 yıldır böylesine hasta olmamıştım.
10 gündür yatıyorum. Başka hiçbirşey yapmaksızın.
Ve tabiki düşünüyorum. Yatıp dinlenmekten ve ilaçlarımı içip kendimi sıcak tutmaktan başka elimden hiçbir iş çıkmadığı için bolca düşünüyorum.
Bir düşünme döngüsünün sonuna geldiğimi hissederek ve bulduklarımdan son derece mutlu olarak tamamlıyorum yavaş yavaş.
Neredeyse günde 14 saat uyuyorum. Kollarım da dahil vücudumun her zerresi ağrıyor.
Verim sıfır... -ebilite desen yerlerde.
İnsanlar hasta olunca ve rapor alınca, hani 2, bilemedin 3 gün yatarlar ve ardından "oh fırsattan istifade şöyle bir toparlanayım" cümlesiyle ıncık cıncık toplarlar ya etraflarını; onu bile yapamadım.
Zorunlu dinlenme oldu bana, yatak döşek yatıyorum.
Kendimi 5 yaşında gibi hissediyorum. Elimde battaniyem, ordan oraya ayağımdaki patikleri zeminde kaydırmak suretiyle yürürken ve sırtımdaki hırka enseme doğru toplaşım boynumu ter cennetine çevirirken; evin uyunabilecek her köşesinde aslancık halinde esneyerek demleniyorum.
Arada bir annemin sesiyle uyanıyorum: "Kalk biraz birşeyler ye canım hadi !"
Gerçekten iyi olup olmadığımı beni uyandırıp yaşamsal fonksiyonlarımı kontrol ederek anlıyor. Kıyamam... Diyorum ya, 10 yıldır (belki daha da fazla) böylesine hasta olmamıştım.
Tabi bu ara yatmak evden çıkamamaya eşdeğer olduğundan, hasta olmamın öncesinden başlayan "beni bırakın bu ıssız caddelerde" tribime çok iyi geldi.
Israrla arayan ve 'hımm, sen gene kapattın kendini eve diyen' ve durumu anladığını bildiğim birkaç dostun dışında kimseyle konuşmadan, mümkün mertebe anne ve babaya yapışmak suretiyle hastalığın çocuksu tadını çıkaran ve aynı zamanda yaşamsal temizliğine - ki oldukça uzun zamandır yapılmamıştır bu temizlik - beyninden başlayan ben, günde 14 saat uyumayı aslında oldukça iyi değerlendirdim.
Güzel bir temizlik oldu. Çevremdeki dost müsveddelerinin 4 bir yanını irdeleme, gerçek dostların kıymetlerini bilme, minnetime sahip eski aşkların affedilmesi ve hatta çoğuyla içsel barış ilan etme ve yanında uzun zamandır böylesine birlikte olmadığım (aynı evde yaşamak birlikte olmak değildir hani (!)) ailemin tadını çıkarma gibi bana yüksek tatmin duygusu sağlayan temiz bir temizlik süreci...
Öyleki, dost müsveddeleri hayatımdaki yerlerinin hiç değişmediğini ve hep aynı aptallıkta kaldığımı düşünselerde (anlamadığım bir şekilde çevremdeki birçok insan beni aptal yerine koymaya bayılırlar ve süistimal edebileceklerini sanırlar ve fakat olay hep benim lehime sonuçlanır) yine sezgilerim ve gördüklerimle 'titrleri' değiştirilmiş, yalnızca son derece profesyonel bir şekilde yaşamsal birliktelikler sürdürülür kılınmıştır...
Dostlara gelince.. Onlar yerlerini sağlamlaştırmış ve değerleri bir daha kendilerinden gereksiz yere kaçmamacasına anlaşılmıştır.
Ailem ! Kıymetlilerim. Varlıkları ışığım, gece fenerim. Düsturları törpülenişlerim. Kimlikleri kişiliğim, değerleri özvarlığım ve öğrettikleri başucu kitaplarım. Bunca yazım aslında hep onların anlattıklarını unutmamacasına hep hatırlamak için. Elleri dokunmaksızın hep üzerimde, bakışları yargılamaksızın hep düşüncelerimde, sevgileri hiç eksilmeksizin hep çemberimde. Onlarla çocuk oldum, sayelerinde ergen, vizyonlarıyla genç kadın ve miraslarıyla ihtiyarlıyor olacağım...
Çocuk oldum 10 gündür. Yeniden... Özlemişim.
Hasta oldum niceden beri ilk defa bu 10 gündür.
Ben aradığım beni buldum sonunda (!) bu son 10 gündür!...
İyi oldum, iyi geldim, iyi kaldım şu 10 gündür...

*"Birlikte şarkı söyleyin, dans edin, neşelenin, ama birbirinizi yalnız da bırakın
Aynı ezgi için titreşseler bile, bir udun telleri bile yalnızdır.-H. Gibran-"

10 Ocak 2011 Pazartesi

Coldplay - A whisper

Fısıltılarıma ve ıslıklarıma teşekkür ederim.. Tabiki şarkıyla beni tanıştırana da....

6 Ocak 2011 Perşembe

Fısıltılar (Öyle)

Fısıltılar vardı derinlerden yüzeye ulaşmaya çalışan.
Buzu yırtarcasına güneşe varan kardelen misali, derimi ve dilimi yırtıp fikir olmaya çalışan
Fısıltılar.
Birbiri ardına gelen, peşisıra anlamlar ve anlamalar yaratan, buğulu, belirsiz ama sürekli fısıltılar.
Ne olurdu bunlardan ?
Düşünce,
Çığır açan yenilikler,
Kaos yaratan tohumlar,
yahut sıradan bir güne renk katmaya çalışırken alacasında kaybolduğun bir lunapark sahnesi...
Bir böcek misali kumu eşeleyen,
Yer yapamaya çalışan yada kimlik bulmaya çabalayan,
Derin ama bulunduğu yer itibariyle henüz niteliksiz,
Ne bir korku, ne de bir coşku yaratan fısıltılar...
Kılıfsız ve paketsiz ideallerin karmaşasında,
Sunum üslubları belirlenememiş,
Kendine bile yedirilememiş,
Ne üdüğü belirsiz ilişkiler gibi karışıklık vesilesi ve
Belkide en mühimi, sağlıksız seçimlerin hazzında uyuşan beyin misali ortalarda dolaşan,
Kaybolmayan ama var da olmayan,
Uçusan tozcuklar misali sıradan bir rüzgarda
-sonradan kum fırtısına dönüşeceklerinin sinyalleridir aslında-
Oradan oraya koşuşturan
Fısıltılar vardı...
Var olmaya çabalayan...

5 Ocak 2011 Çarşamba

Bu aralar...

Bu aralar buraya değilde sevgili defterlerime yazı yazıyorum.. O yüzden eski tarihli yazılar post ediyorum ara ara.
Defterlerimdekilerin bazıları sadece benim, eskiden olduğu gibi.
O kadar da bilinmek istemediğim anların kalıntıları.
Ama bazılarını paylaşmak isteği bastırılır gibi değil...
Bu aralar, güzel bir silkelenme ve dönüşüm halini aldı içimdeki haşin mücadele...
Kararlarımı vermeye başlar gibiyim. Hislerimi kesinlestirmeye...
Nerede olmak istediğimi, nasıl yaşamak istediğimi, kimleri hayatımda istediğimi ve ne yapmak istediğimi bilmeye giderek daha da yaklaştığımı hissediyorum...
Çok uzunca bir aradan sonra bir rüya gördüm dün gece.
Benim gecelerim karanlıktır genelde. 'Herkes rüya görür ama hatırlamaz, bu bilimsel bir gerçektir' genel doğrusuna rağmen, ben siyah bir perdeyle uyuyup öyle uyanan biriyim. Kim ne derse desin...
Bu sebeple dün gece gördüğüm rüya benim için çok önemli ve özeldi.
Rehber niteliğinde, bilinçaltımın tüm endişelerini bana gösteren ve aslında ne denli komik olduğunu tüm korkularımın bana gösteren özel bir rüyaydı.
Kimine gülünç, kimine çok anlamlı gelebilir...
Bana kesit verdi... İyi geldi.
Bu aralar, nefes almak her anında başka ve yeni birşey öğretiyor.
Yani "yaşıyoruz işte çok şükür der gibi"...