1 Eylül 2014 Pazartesi

Katılmıyorum desem yalan olur!...

Buradan alınmıştır: http://ioadicaeu.wordpress.com/2014/07/31/i-no-longer-have-patience/

“I no longer have patience for certain things, not because I’ve become arrogant, but simply because I reached a point in my life where I do not want to waste more time with what displeases me or hurts me. I have no patience for cynicism, excessive criticism and demands of any nature. I lost the will to please those who do not like me, to love those who do not love me and to smile at those who do not want to smile at me. I no longer spend a single minute on those who lie or want to manipulate. I decided not to coexist anymore with pretense, hypocrisy, dishonesty and cheap praise. I do not tolerate selective erudition nor academic arrogance. I do not adjust either to popular gossiping. I hate conflict and comparisons. I believe in a world of opposites and that’s why I avoid people with rigid and inflexible personalities. In friendship I dislike the lack of loyalty and betrayal. I do not get along with those who do not know how to give a compliment or a word of encouragement. Exaggerations bore me and I have difficulty accepting those who do not like animals. And on top of everything I have no patience for anyone who does not deserve my patience.” _ Meryl Streep

15 Mayıs 2014 Perşembe

Yangın #Soma #Turkey


Yangın, içimi yakan, boğan, yoran.
Yangın, yerin metrelerce altında, yavaş yavaş havamı daraltan, göğsümü sıkan, nefessiz bırakan, öldüren, bitiren....
....
Bugün yine Bismillah diyerek başlamıştık halbuki. Hava mı garipti, hatırlayamıyorum. Arkadaşlarla selamlaştık. Gülümsedik bir başka güne.
Bir yerden sonra alışıyor insan bu derin karanlığın etrafta kol gezişine. Gözlerin çok şey aramaz oluyor. Minik bir ışık şu tependeki barette, o yetiyor. Anlasan da yetiyor, anlamasan da.
Ama bugün içim bir garip. Evdekileri düşünüyorum çokça. Dikkatim çok da yerinde değil sanki. Bir çıkasım var dışarı ama ekmek gerek. Çocukların okumaları, karınlarının doymaları gerek. Ama içim bugün bir garip. İyiden karanlık içerisi bugün.
Dua ediyorum içimden. Çalışmak gerek. Ekmek parası. Hafiften bir türkü söylemek geliyor içimden ama yok oksijeni tüketmemek gerek. Zaten sıkıntılı nefes alıp vermek.
Bugün bir garip burası. Bir an önce dışarı çıkmak geliyor içimden. Prangalar bağlı, dedim ya ekmek parası. Hadi diyorum dayan, sık dişini ne kaldı paydosa. Dayan diyorum...

Yangın diye bağırıyor biri. Çıkın dışarı, dışarı çıkın. Yangın ki içimi yakan o anda, iyiden yoran yorgun bedenimi. Yangın, yerin metrelerce altında, yavaş yavaş havamı daraltan, göğsümü sıkan, nefessiz bırakan.
Kıpırdamak zor. Bir anda oluveriyor herşey. Evdekileri düşünüyorum ben. Bir gülümseme beliriyor yüzümde. Biliyorum dönüşü olmayacak bugünün. Bir şehadet getiriyorum hala nefesim varken. Allah'a sığınıyorum. Gelen ölümün acısı değilde, karımın, çocuklarımın bir daha kokusunu duyamayacak olmanın sıkıntısı bir yaralıyor ruhumu. Buymuş bizim de kaderimiz diyorum. Bir tarafım inceden hiddetlenmiyor değil. Elin gavuristanında ölmez ama maden işçileri bizim gibi. Ya Rabbi bizi mi cezalandırıyorsun. Yavaş yavaş boğazıma dolanıyor o ağır dumanın elleri.
İnceden inceye sıkıyor gırtlağımı. Oksijen diye bastıkları içeri hepten patlatıyor her yeri. Alev mi saracak yoksa toprağa mı karışacak tümden bedenim. Düşünemiyorum. Artık düşünemiyorum.
Gelmiyor aklıma bir şey. Bir boşluk ki bu derin karanlık kadar ağır. Bedenimin üzerinde hissediyorum o ağırlığı. Aklımın. Boğazımın ortasında.
Ölüyorum. Kapatıyorum gözlerimi. Allah-u ekber.
Son bir kere daha şehadet getirsem, yeter mi ki nefesim.
Ölüyorum....
Ölüyorum....

Yangın.
Yangın ki bedenimi yakan, ciğerlerimi boğan, yoran.
Yangın, yerin metrelerce altında, yavaş yavaş ,öldüren, göğsümü sıkan, nefessiz bırakan, ışıksız, azgın, kızıl kıyamet, bitiren....
Ölüyorum...
.....
Ne yaşadın ki diye sorsalar, ne desem boş; "kömür karası değil ekmek parası*", "bizim gibi garibanın budur bulacağı" derdim.....

                               
....
....
....


4 Şubat 2014 Salı

Bir "menekşe" bir çok şey anlatırsa

Çocukluğumdan beri severim menekşeleri.
Babaannemin her renk menekşeleri vardı salon camının önünde. Onlarla konuşur ve kendisine yol gösterdiklerini söylerdi rahmetli.
Bilemezdim o zaman ne kadar anlamlı bir şey söylediğini.
Belki en sevdiğim çiçek değildi menekşe başlarda ama benim de bir menekşem var son yıllarda pek de çok sevdiğim. Ankara'nın hayatıma kardığı nice güzel şeyden herhangi biri. Güzel bir çiçek. Hem de mükemmel derecede mavi, mükemmel derecede mor ve mükemmel derecede sarı ve yeşillerin en güzelinden. Evet evet hepsi de aynı çiçekte, hepsi aynı menekşe'nin üzerinde.
Bana yol gösteren, ışık da veren ve her karanlıkta birbirimize can cana rast geldiğimiz bir sırdaşlık bizimki.
Benim rengarenk ve ismiyle münhasır bir menekşem var. Babaanneciğimin miras bıraktıkları gibi ve herkesin sahip olabileceği türdeşlerinden biraz farklı bir biçimde.
Sahip olduğum için şükrettiğim ve dostluğuna müteşekkir olduğum o rengarenk menekşe'min varlığına duacıyım... Fiziki ve akli melekelerinin güzelliğine hayran ve sırdaşlığına özlemli.
Mevsimler ve mekanlardan bağımsız olarak, dirayetli bir şekilde dünyanın her yerinde yanımda olduğu ve olacağı için ise ben herkesten daha şanslıyım.
Benim çiçeğim bana çok şey anlatırken yine bu akşam, bir kez daha, bağımsız bu yollarda, yalnız ama ışıklardayım...