31 Mart 2011 Perşembe

Çocuktan adama ve tersi doğrultuda...

Eski bir dost.
Kaybolan, kaybeden, acıyan, acıtan,
Farklı, inatçı, korkak ve yılgın.
Zekasına hayran,
Boşvermişliğine ve inatlarına kızgın ben.
Yapabilirliklerinin sınırları olmayan ve bir şey yapmayan beyni.
Anlamaya çalışan,
Hiç değilse dinleyen kalbim.
Çocuktan adama ve tersi doğrultuda gelişen bir konuşma hali.
10 yaş farkımızın yok edildiği derin sohbet,
İnce ayar çekmelerin itinayla yapıldığı.

Konuştum....
.... dinledi.
Konuştu...
.....dinledim.

Vedalaşmadık.
Güzel ayrıldık.

Anlaştık mı?
.... şimdiye dek kuramadığımız bir arkadaşlığa ulaştık...

Korkakça sarıldık.
Halbuki ben kocaman sarılmak isterdim.
Zorlamadım.
Çünkü adamdan çocuğa doğrultusundaydık...

Konuştum....
.... dinledi.
Konuştu...
.....dinledim.

"Kaybolma bir daha" dedi.
"Merak etme ittiririm yine kendimi uçurumun kenarından" dedim.
"Değsin bu kez" dermiş gibi bakıyordu gözleri, güldük.

Konuştum....
.... dinledi.
Konuştu...
.....dinledim.

O ilk kez konuştu...
Ben ilk kez huzursuzlanmadım birlikte olmaktan.

İlginçtir ve nedendir bilimez,
Seni özlediğimi hissettim....

29 Mart 2011 Salı

Kaybedenler Kulübü - My Woman OST

My woman
Touch my heart and then my soul
Feel the woman hiding beyond
Oh woman, my woman, oh woman
i love forever
Oh my woman, my woman
Oh heal my heart, heal my soul
Kiss my wounds till i hurt no more
Oh woman, my woman, oh woman i love forever oh woman, my woman oh.

Şarkı beni Before sunrise, Before sunset filmlerine götürüyor....Götürüyor babam götürüyor....


27 Mart 2011 Pazar

Yanık

Yandım.
Uğraşıyorum son bir haftadır belki de 10 gündür yanık halleriyle.
Yanan parmağım mıydı ?
Yoksa parmak yalnızca bir nokta mıydı yangının görülesi halini yaşatan...
Yandım...
Yanmaktan zevk aldım. Çok acımasına rağmen yanığım.
Hani her yırtılan kağıdın çıkardığı sesten zevk almak ve daha da daha da yırtmak istemek gibi.
Su toplayıp şişen parmağıma her baktığımda
Zevk aldım yakmaktan,
Seni, onu, belki de tüm geçmişi...
Kimbilir belki beni, benden geride bırakılmış.
Elimde görülesi bir iz kaldı.
Bakalım benimle yeni tanışan biri fark edebilecek mi izlerimi ?!?!?
İnce bir ayrımdır fark etmek, karşındakine ait izleri.
Yalnızca seks düşünmeden bakmayı ve görmeyi gerektirir hani.
Önemlidir izler.
İzlerden öğrenilen hikayeler ve dokunulan mahrem yerler.
Coşkulu bir 'aşktan' daha yüksek bir haz yaratır hani tozlanmış beyin kıvrımlarına,
Yeni bir hikaye bulmanın verdiği merak.
Yeni bir araf yaratır sorularla bezenmiş,
Kimi zaman bir aşk, kimi zaman yalnızca sohbet getirir.
İzler... İzler... İzler...
Yandım.
Yanmak bana yeni bir nefes verdi.
Anka kuşu misali,
Yeniden doğmanın nefesini...
Bir de yeni bir iz.
Güzel olduğu iddia edilen ellerimde yerini henüz sağlamlaştırmamış,
Kalıcı olmayı henüz kabul edememiş bir iz.
Aynı, herhangi birinin hayatında kalıcı olmayı kabul edememiş ruhumun
Bırakamadığı iz gibi...

22 Mart 2011 Salı

Seni Anlamak

Bir anlık farkındalık anı sayesinde ulaşılmış yüksek mertebe affetme için teşekküre binaen yazılmıştır...

Seni anlamak,

Senin benim zekamı yücelttiğin yerlere inat, biraz zaman aldı.

Seni anlamak,

Bende yeni ufuklara yelken açma hissinin tatminini yaşattı.

Tüm bunların ötesinde,

Seni anlamak bana senin ne denli kıymetli olduğunu,

bana ne kadar çok değer verdiğini,

beni nasıl da anladığını ve

yalnızca konuşurken değil,

yazdıklarımı okurken de, beni inanılmaz derecede dikkatli 'dinlediğini' algılattı.

Seni anlamak,

beni yeni bir başlangıca attı kaotik bir karışıklıktan.

Seni, kendimi bularak anladım ve Bay Asaf yine yeniden haklı çıktı.

Yahut hep dediğimiz gibi Hakk'ın görünmez eli 'haklı' kelimesinin her kullanıldığı anda saklıydı.

Sana ne denli teşekkür etsem az!

Beni sevdiğin, önemsediğin ve farkında olmadan attığım çığlığı benden önce duyduğun için...

"Seni bulmaktan önce aramak isterim,

Seni sevmekten önce anlamak isterim,

Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,

Seni hep hep yeniden başlamak isterim..." Ancak şimdi, neden Özdemir Asaf'ın bu şiirini bu denli sevdiğimi anlıyorum beynimle...

Birleştirmeye çalışmadan özgürleştiren ve bambaşka bir platformda yeniden buluşturan elmanın bir nevi diğer yarısı...

Nasıl da ilerleme yarattın şu renkleri coşkusunu yitirmiş yaşamımda bir bilsen....

"Ah bilsenn, bir bilsennnn....."

... tırnak içinde yada değil artık hiç önemli değil...

15 Mart 2011 Salı

Uyanış

Saat 11 oldu ama benim gözlerimin duruşu hala Garfield'ın bakışlarından farklı değil.
Ben çay insanıyım. Çay içmeyi, çayın yanında birşeyler yemeyi, sohbete çay ile eşlik etmeyi severim. Kahve ise tam manasıyla 'uyanılması gerekli özel durumlar' içeceği.
Ziftten hallice bir biçimde içtiğim, varsa gerçek süt ile (süt tozu denilen salak icatla değil) yumuşattığım, bana yanında sigara içtiğim kısa dönemi ve bir zamanlara ait hep kahve kokan sevgilimi hatırlatan, günde 3 taneden fazla içtiğim anda ciddi anksiyete ve titreme yaratan; gerekliliği üzerine saatlerce konuşabileceğim tutku malzemesi içecek...
Elimde kahve var anlayacağın okuyucu... :)
Çalışmam gereken onca dökümanın arasında, gözlerimin yanmasını bastıramadığım için kahveye 'ihtiyaç' duyan benliğim uyanmaya çalışıyor. Unutmadan saat 11 !
Sanırım bugün beynim ve gönlüm evde olmayı istiyor ! Herneyse...
Güzel bir gün! Güzel insanlar göreceğimi bildiğim, bildiklerimin dışında da, birşekilde karşıma çıkacaklarını hissettiğim insanlarla dolu olacak güzel bir gün.
Yanında, yapılacaklar listemi dolduran onlarca noktanın karşılığındaki maddeleri yavaş yavaş temizleyebilirsem harika olacak.
Uyanıyorum ! Uyanıyor ve uyandıkça fark ediyorum...
Uyandırılıyorum... Sadece fiziki uykumdan değil, aynı zamanda fikirlerimi gömdüğüm ve egomu şişirdiğim derin uykudan; itinayla, acıtmadan ve tatlı tatlı uyandırılıyorum :)
Gecikmiş bir günaydınla yola devam etmek lazım anlayacağın okuyucu !
Selametle...

6 Mart 2011 Pazar

:)

Hımmmmm....
Ay bilemedim ki hangi kelimeleri tutup da başlasam yazmaya...
Kafam da güzel. Onun da etkisi var galiba. Biraz fazla bira içtim bunca zaman sonra. Napalım yahu, sohbetler (birden fazla ekiple takılınca sohbet çoğullaşıyor(!) ) Tuvaletede gidemedim, su da içemedim hepsi kaldı kanımda. Mayalandı :) Sarhoş etti giderek, ısrarla, güldürürken...
Neyse !
Annem geldiii :) Artık görevi devredebilirim. Ama tabiki hala ve bundan sonra geçerli 'anneye uzanan diller kopsun' sloganı !!!
Ulan ne boktan haftaydı be. Yani saçma gelişmelerin içerisinde saçma gerilemeleri ve tabiki çıkmayan ve her negatif sonuçla beni giderek daha fazla darlayan deneylerimi, tabiki bunların sonucunda o deneyleri tekrar etme isteğini içimde söndüren durumları da işin içine katınca boktan kare oldu da diyebilirim.
Yani bana 'sabır sınavı' gibi gelen bu durumlarda sakin kalmak gerekir aslında. Ama bu kez pek sakin olamadım. Çünkü altında saçma sapan başka sebepler de vardı. Nasıl kelimelere dökebilirim bilemediğim. Ama belirgin ve net olanları - beni geren ve ortadan kaldıramadığım hatta belkide hayatımın sonuna kadar ortadan kaldıramayacağım durumları katmıyoruz tabiki- kolayca söyleyebiliyor insan. Öyle yada böyle.
Gerisini o kadar da kolay anlatamıyorsun.
Ne diyeyim ki şimdi; ormanlarımız, sulak alanlarımız elden gidiyor, topraklarımız zaten savruluyor oradan oraya, bunlar yetmiyormuş, sanki ben bunlar için 'ulan na'pacağız, elden ne gelecek, nasıl yapmalı, "bi'şey yapmalı"' diye ortalarda söylenmiyormuşum gibi, bir de üzerine blogger/blogspot un kapatılması ve sonucunda, tek kaçış noktam blogumun kapatılması tuz biber ekti.
Hayır, ne istiyorsunuz arkadaş özgür ifade alanımızdan. Neymiş efendim, paralı futbol yayınının kimilerince yayınlanıyor olmasıymış. O blogları kapatın arkadaş bizim size ne zararımız var. Ben kendimi sakinleştiriyorum bu alanda. Manyağa bağlayıp size saldırsam sanki daha memnun olacaksınız. Herkes uğraşacak yer arıyor lan ! Ay pardon, sevgili Behzat Ç. diliyle la! ;)
Tüm bunların sonunda Cuma günü hepten boktan oldu. Annemle keyifle yanyana bir Cuma geçirmek varken laba gelmek hiç istemedi canım. Sallandım, silkelendim biraz geç geldim; kendime iş çıkardım kütüphanede, çarşıda, sokakta... Sonra çalıştık biraz. Tabi çıkmayan deneyleri napacağımı çözememişken bir de üzerine, bir grup işi daha çöpe atacağımın belirmesi hem vicdan yaptı üzerimde, hem de 'aptallığıma yanmayayım' hissi yarattı. Çöpe atılan daha kaç emek olacak acaba ? Cidden merak ediyorum. Bütün bunların üzerine Damlacım'la 1 saate yakın yaptığımız sohbet biraz derinden sarsaladı. Yani tamamen kişiliklerimiz üzerinden, hatalarımız ve bulamadıklarımız üzerinden yaptık ki, tam manasıyla kız arkadaş konuşmalarına örnek teşkil eder bir muhabbet oldu. İkimize de hiç iyi gelmedi. Bunca zaman sonra dahaaaa da bir yakınlaştık ama, gel gör ki muhabbet yaramadı. Uzun zamandır hissedilmemiş bir göğse öküz oturmuş hissi nefes aldırmayan... Sonrası hepten saçma sapan. Neyse...
Aile ile yenen yemek ve sevgili bir eski dostun atılamayan 'kurtar beniiiii' çığlığını öylesine söylenmiş 'na'pıyorsun?' cümlesiyle duymasıyla Ankara'mda arabayla yapılan güzel ve değişik bir turlama....
Nasıl güldürdü yine beni. Hiç birşey sormadı. Öylesine durmaksızın konuştu, anlattı. Arada bir duraksadı, baktı sessizliğim korunuyor devam etti. Mahçup gülümsemelerim yeniden hayat buldu sıkıntılı ve yanında derin derin sinirli ruhumda... Koskaca gövdesinin altında yatan güzel çocuk; eğlencesini, taklitlerini, sevgisini bir perdenin altında saklasa da, her zamanki gibi iyi geldi. O beni hep sever zaten. Bıkmadan, ne yaparsam yapayım, her şımarıklığımı alttan alır. Sessizce destek olur, kızar en kararlı ve acımasız haliyle ve çok az kişinin yapabildiği silkelemeleri yapar üzerimde. Şaşırtıyoruz hala birbirimizi. Anlayamıyoruz çoğu zaman sergilediğimiz tavır ve davranışları. Beklenmedik anlarda, beklenmedik yerlerde olan iki eski 'dost'.
Bazen kanka'nın söylediklerini düşünüyorum. Haklı mıydı acaba, yanılmış mıydım diye içimden geçirmiyorum diyemem. Amannn neyse, geçmiş... Geçmişte kaldı.
Bugün!
Keyifli, çooook keyifli Cumartesi, niceden sonra. Çektim ceketi, skinny jeanı, çizmeleri. Kolyeler olmazsa olmaz. Attım kendimi sokağa. Teyzeyi yolcu ettikten sonra, ver elini sevgili Ayrancı, Tunalı. Kızlarla keyifli sohbetler. Yanında çekiştirmeler, serzenişler, isyanlar...
Sonra ver elini Random'daki randomize bir masa ;)
Kova-kova'ya sohbet. Çok güldük yahu. Pek keyifliydi. İç biraları. Efesim Dark'ım...
Sonra eve gitmek için ayrıl. Adam gibi git dimi evine saat zaten olmuş 20:30. Ben şuradan Kızılay'a yürüyeyim derken yolda kendi kendini cezbet ve sap Selanik caddesine. Bul deli manyak arkadaşlarını erkek gurühunda iki kız. Kızlar saçma, kıskanç ve aptal. Zaten bu kıskançlık olayını bir türlü anlayamadım gitti. Bunu bilhare irdeleyeceğim ama nedir arkadaş, sanki sevgilin afet-i devranda bir ona kaldık. Ki nasıl da dikkat ederim, tanıdığım çocukların kız arkadaşlarını rahatsız edecek birşey yapmamaya. Ama bu salak karılar böyle 'sevdiklerini zannettiklerinde' veya inadına bana gıcıklık yapmaya başladıklarında nasıl dürtüyor şeytan anlatamam yahu. Yani içimdeki acımasızı çıkarmayın da beni kendime yabancılaştırmayın diye nasıl bir mücadele veriyorum egomla anlatılamaz sanırım. İç biraları, deli manyakların hayatlarına dair gelişmeleri güncelle, yeni bir eski yüzle tanış, gül, etki yarat, etkilen, sevildiğini buram buram hisset. Özlenmiş dostlarla kıpraş, kaynaş, hasret gider. 'Uleynnn' de kendi kendine, 'iyiki yolumu saptırıp aramışım'. Gülümse. Tam o sırada kankan (ve canı) gelsin ve ilk bakışta anlasınlar senin 'so high from here' halini. Hepten coşun, kımıldanın vesaire. 'Hoy' de, aferin iyi program oldu. Sonra seni alsın e artık balkabağı olmadan gidelim telaşı. Uyur benimkiler ;)
Öpüş, sarıl, koklaş! 'Ayyyy nolur görüşelim yaaa, arayın' de. Yine Rblim, Yçam arar belki bide umudum ama geriye ???
Keyfini çıkar doyasıya. Sarhoş sarhoş eve bırakıl, dolmuşla gelsem ayılırdım. Saat 2 olsun sen hala ayılama bir gram bile. İçinden kabarsın coşku, 'ayy bu günü/geceyi unutmayalım yahu' haliylen alkolden toplayamadığın kafayı yazı yazmakla hepten dağıt, yor, yamult... :)
Neyse.
Unutulmaz muzurluk günlerinden bir esinti idi. İhtiyarlıyoruz galiba ya. Eskiden hem bok gibi içer, hem de arkasından hadi terleyip birayı atalım diye dansa giderdik. Artık birini yapıyoruz sözsüz bir şekilde. Kimse teklif etmiyor yani. Zaten dansa da 40 yılda bir gider olduk. Olmuyor ! Olmuyor.... Ulan 25 yaşından sonra ne hale geleceğiz vallahi bilmiyorum. Zaten bizimkiler geldiler o noktaya ama ben hala yırtıyorum işte... (:
E hadi artık vukuatname de galiba tamamlandı, uyumak lazım. Yeter...
Dostlar, İyidir!
Dünyanın başka yerlerinde hayatımıza devam ederken, en azından hepsinin onda biri özelliğine sahip birilerini bulmak ve yakınlarımda tutmak çocukça bir istek içimde. Belkide bir nevi güvende duyma ihtiyacı.
Ankara ılık gece havasıyla, güzel arkadaşlarıyla, güzel biralarla ve hüzünden gülme krizine atlattığı sohbetlerinde ve gürültüde konuşmanın ses kısan saçma ve değiştirilemeyen düzeninde çok keyifliydi.
O zamannn herkese teşekkürler yahu !!!

1 Mart 2011 Salı

Başkalaşan Aşk -Yılmaz Erdoğan



Güzel anıları olan güzel bir şiir.
Okumaktan bu denli zevk aldığım çok şiir yok...
Mahçup bir gülümseyiş ve kayıtsız kalınamaz pembe yanaklara sebep olduğu yıllar...
Değer yargılarının daha tabular çerçevesinde şekillendiği, utanma duygusunun şu andakinden daha yoğun olduğu çocukluk anları...
Güzel bir müziklendirme ve enfes manzara.
'Adını anmak güzeldi, dost ağızlarda sana dair cümlelerin ıslatılması.... '