1 Şubat 2017 Çarşamba

Yeniden MERHABA...

Önce Sana dair sevgili.... 

Seninle geçen 4.5 yıl ve geçecek belki 40'tan fazla yıl önümüzdeki. Kalbimi sonuna kadar açabildiğim sen, duvarlarımdan sıyrılıp açtığım kapılarıma rağmen şımarıp ruhuma son darbeyi indirmeyen sen, varlığıma yoldaş olan sen...
Sana dair çok fazla betimleme yapabilirim. Adının önüne seni güzelleyecek nice sıfat üretebilirim, bir bir inci dizer gibi sıralayabilirim onları. Bilirsin ya hani, söylemeye başlayınca yeni öğrendiği kelimeleri ard arda sıralayan çocuklar gibi hiç susmadan senin için üretilmiş tüm sıfatları söyleyedebilirim, yazadabilirim farklı her mecraya. Zaman zaman yüzüne dile getirdiğim gibi.
Fakat yapmayacağım. Kelimelerin güzelliğinde ve edebiyatın vuruculuğunda seni masallaştırmayacağım..
.....daha öncekiler gibi, daha öncekilere yaptığım gibi....
Beni yanılsamalarda bırakan, kafamı karıştıran, var-mış gibi görünüp olmayan, diğer tüm aşk/yahut aşkımsılar için yaptıklarımı senin için yapmayacağım...
Zaten sanırım elimde de değil aksini uygulamak.
Sen masallaştıramayacağım kadar gerçeksin. Hikayelerden, sahtelikten uzak, maskesiz, sıradan olmaya çalışmayan, karmaşık olmaktan anlamayan, öylesinde doğal, öylesine derin ve suretinin güzelliğinden ölesiye bi'habersin.

Sonra ben;

Senin tuttuğun ayna ile önce suretiyle sonra tüm kimliğiyle yüzleşen bir kadın. Ben. Ben sandığım tüm diğer kimliklerden kurtulmaya çabalayışım, ben sandığım ama aslında varlığımla uzaktan yakından ilişkisi olmayan maskeler, sevişler, eylemler, korkular, isyanlar, kahkahalar... yüzleştiğim hiç tanımadığım kayıp bir genç, iyileştirdiğim küçük bir kız çocuğu, keşfettiğim gerçek bir Kadın!. Hayatımın tam orta yerine getirip bıraktığın gerçekliğe adapte olmaya çalıştığım ilk 3 yıllık süreçte keşfettiğim odalar. Senin "tozunu silkelemek gerekliymiş" dediğin, benimse "önce var olduğunun bilinmesi gerekliymiş" diye tarif ettiğim beni ben yapan odalar...   Zaten ben'in ne olduğunu anlaması için gerekli bir sen. Sen, senin suretinde geldiği için müteşekkirim...   
Sen kendimi bulmama yardımcı 'ruh parçam' (ne güzel sıfat, var ol Metin Hara), sen Allah'ın bana hediyesisin. Çünkü yaşamıma paldır küldür karıldığın an'ın ne öncesi, ne de sonrası derman olurdu kaymaya iki var aklıma. Benim ki bir "O an" meselesiydi ve ben 27'likler klübüne girmesi yasaklanmış - belli ki daha yapacak işi olanlardan -  Allahın her hangi bir sevgili kuluydum.
Yaz(a)madığım ve yüzleştiğim dolu dolu neredeyse 3 yıl boyunca, labirentlerimdeki tüm çıkmaz sokakları işaretlemeyi başardığım haddinden fazla zorlayıcı geçen günlerden sonra karşıma çıkıveren şöyle bir yazı kıyıda köşede kalan son bir kaç meseleyi de sonlandırmaya yetti de arttı. "27'inde ölemediysen 30'larında yeniden doğacaksın" (http://fulsyaziyor.com/2014/12/22/27inde-olemediysen-30larinda-yeniden-dogacaksin/). Yazının başlığı benim için başlangıcın tanımıydı. Son kalan kısımla da yüzleştim. Ölmedim. Beni fiziksel hayatın içinde tanıyanlar bu cümleyi hiç anlamayacaklar/anlamadılar. Ölmek bir mesele geliyor çoğu kez insanlara. Halbuki değil. Ölmek şu hayatta en mesele olmayan şey. Hiç. (Varoluşun hiç bir yerdeliğine, hiçliğe geri dönmek. Neyse zaten bu da anlaşılmıyor. O yüzden devam edelim...) Hele bir de dışarıya verdiğiniz hayat enerjisi, cıvıl cıvıllık, gülüşler, olumlu cümleler varsa, insanlar sizi onlara iyi gelmeleriniz üzerinden değerlendiriyor. Başkalarına iyi gelirken kendini hırpaladığın o bitmez geceler, gülüşlerin altına gizlediğin sıkıntı ve sorular duyulmuyor tabi. Dışardan iyi biriysen ve canlı görünüyor, söylenmiyor, şikayet etmiyorsan, kötü olmak ne haddine. Kötü olmayı başkalarına bırak deniyor bir biçimde sana. O yüzden bu cümle havada kalabilir kimileri için ama önemli değil. Artık önceleri önemsediğim çoğu şey de önemli değil zaten. Çünkü HAYAT daha yeni başlıyor. 

Ve sen OKUYUCU, 

Burası benim başkalarınca bir nebze olsun anlaşılmak için gün yüzüne çıkardığım anı defterim. İnternet aleminde sonsuza değin kalmasını istemediğim diğer defterlerimden birinde yazdığım ve blogun ilk cümlesinde söylediğim gibi aslında, "ben içimde kalanlarla boğulmaktansa, okunabilir olmayı tercih ettim hepsi bu...". Biraz detaylı okuyanın, satır aralarını duyanın, azıcık beni tanıyanın veyahut tanımak isteyenin, beni duyabileceği, hissedebileceği bir açık görüş defteri. Burası beni silkeleyen aşkları, o aşkların benden aldıklarını, bana kattıklarını yazdığım; yazarak hayatta kaldığım bir bağlayıcı oldu bir nevi yaşam destek ünitesiydi belki de bugüne dek. Bugün, nerdeyse 4 yıldır nasıl da yazmadığımı fark ediyorum. 2012den beri çok bir yazı yok. Bir nevi kayıplarda bir blogger. Aslında tabi sana kayıp geliyor okuyucu. Yoksa gelde bana sor neler oldu. Kendi içimde yaşadığım inanılmaz bir yolculuk... Beni uzun ve uzak diyarlara yapılmış bir yolculuktan geri dönüyor farz eyle ve hala buralardaysan gel beraber yürümeye devam edelim. Sen beni bağla, yazmaya zorla; ben de sana ulaşabiliyor ve kalbine bir parça aşk salabiliyorsam ne ala deyip yalnız olmadığını sana hissettirmeye çalışayım. 

Niyetim aslında bir devri kapatmak gibi bu blogu kapatmaktı. Ama adına "okyanusta bir damla" dediğim bu parçamı kapatmak içimden gelmedi. Bu benim ilk göz ağrım. Kendimi defterlerim ve kalem kağıt büyüsünün dışına çıkardığım ilk mecra. Bu blogun yeri hep ayrı hep özel kalacak. Öte yandan, bir blogun diyaznını değiştirmekte inan çok zor oluyor. O yüzden bu blogu şimdilik olduğu gibi tutup yazmaya devam edeceğim. Yine de "okyanusta bir damla" daha çok düşündüklerime yönelik bir yazı tahtası olmaya devam edecek. Halbuki, ben de, hayatım da, hayatımı oluşturan unsurlar da çok değişti bu 4 yılda. O yüzden aynı blogda bir çorba yapmaktansa bir blog daha açıyorum. Eğer buradan da benimle birlikte olursan hayatın daha farklı bir kısmına da dahil olabiliriz birlikte. Dünya'nın başka bir yerinde süren yaşam, sorulan yeni sorular, anlamlar, yemekler, kitaplar, Dünya'nın gezilmiş noktaları, planlanan seyahatlar ve iz bırakan filmler gibi... İstersen tabii. Link çalışmazsa diye diğer blogumuz burada: http://thenatulcien.blogspot.no/  

Hala merak ediyor ve arada bir bakarak bu yazıyı okuyorsan, yeniden hoşgeldin dostum. Birliğin güzelliğini kutlamak niyetiyle... yeniden MERHABA... 
  



Hiç yorum yok: