26 Ekim 2012 Cuma

Zor Günler*

"Benden önce söylenmiş sözlerin haklılığına kızdığım oldu zamanında ama inandığımda" diye başlar İclal Aydın isimli enteresan hatunun Zor Günler isimli şiiri. Aradaki, yine vurucu başka bir kaç dizeden sonra şöyle devam eder; "Seçtiğimiz hayatlar mı bunlar? seçtiklerimiz mi? bunca yokluk, bunca kırıklık, bunca acı. Seçtiklerimiz evet! Hayat bu sevgilim, çoktan seçmeli. Senin aşkınsa bir dönem ödevi".
Nerden çıktı şimdi diyeceksin belli ki okuyucu. Geldiler işte bir biçimde. Daha doğrusunu söylemek gerekirse bu şiir bana Lise yıllarımdan armağan. Bir gün şiire melodisini katan Servet Kocakaya'nın o su gibi sesini Kızılay'ın ortasında duymamla, gidip ilk şiir kasetimi almam bir olmuştu. Yaş 16-17.
Ben çok büyümedim aslında. Henüz daha 25 yaşındayım. Ama hayat fazla hızlı akıyor. Gülümsemek için daha fazla çaba sarfeder olmak ve kahkaha atmak için "ne derler" öcüleriyle savaşmak için çok erken olsa da, mutlu olmak sanıldığı kadar kolay olmuyor.
Etrafını doldurmuş onca aptala "ay çok afedersiniz bir siktirip gider misiniz?" diyememek ve ne olursa olsun, içinde tuttuğun Allah sevgisi ve kul hakkı yeme korkusuyla herkese aynı derece de kibar, aynı derecede sıcak ve hissedilir bir sevgiyle yaklaşmak; işte bu, hayatı zor günler haline getiriyor çoğu zaman.
Bir kaç gündür dışarıdan aldığım tüm veriler ile doluyormuşum meğersem. Geçen gün bir arkadaşımın Facebook iletisi beni düşünmeye iten son damlalardan bir oldu. Şöyle yazmıştı "25 Yaşındaki bir kadının 18 yaşındaki halini hasret ve gıpta ile anmasına şahit olduğumda tuhaf oluyorum... Hayat, hepimizin ruhlarını da bu kadar hırpalamış olamaz ya!". İlginç bir genç adamdır Arda. Tam olarak anlayamadığım ama tanıdığıma mutlu olduğum insanlar grubunda yer alır. Yorumları çarpıcı ve gözlemleri gerçekçidir, okuduklarımdan çıkardığım kadarıyla. Ama ben de dahil, hiç kimse yalnızca kaleminden çıkan insan değildir değil mi??
Her neyse. Neden dokundu bana sevgili arkadaşımın yazdıkları? Hem inatla "yok artık" derken hem de "olabilir mi gerçekten" diye sorgularmışçasına yazdığı şu iki cümle çok derin bir yerden çarptı. Masumiyet insanın içindeki çocuğu hayatta ve güçlü tutabilmesidir. Ancak, namusun bacak arasında arandığı, masumiyetin bekaret sayıldığı, tüm şiddet türlerinin kökeninin cinsellik olduğu ve cinselliğin konuşulmasının tabu olduğu benimki gibi bi ülkede yaşıyorsan; masumiyetin o minik çocuk olduğunu ancak 40'ına geldiğinde fark ediyor olursun. Yani iş isten geçmişken. Yani o küçük çocuk son nefesini vermek üzereyken. Çünkü doya doya duygularını yaşadığın için ister istemez sistem seni sömürmüş, kendini dış çevreye karşı güçlü tutmaya çalıştıkça psikolojik tacize uğramış ve 25'ine geldiğinde, en güzel yıllarındayken, geçmişe hem de daha çok yakın liseli yıllarının zamanına, hasret ve gıpta ile özlem duymaya başlarsın. Aklı başında, kendi kuşaklarındayken sistemden senin gibi çekmiş, devrimci olmaya çalıştıkça itinayla devrilmiş, çağlayamadığın anlarda seni anlayan anne ve baban da yoksa, bir Allahın kulu da sana "yahu siktir et anasını satayım gerisini, senin ufaklıktan n'aber" demez. Seni güldürmeye çabalamaz ve ya hepsinin bir bütünü. Yani demem o ki, "çok zor günler geçirmiş olursun vaktiyle" şiirde dediği gibi. Şair tüm bunları 40 yaşından sonra yazmıştır, sen önce 17 yaşında etkilenirsin sonra 25'inde tekrar dinlediğinde alaycı biçimde gülümsersin.
Bak şimdi yine nasıl dolandırdım lafları. Diyeceğim başka aslında. Aslında korkuyorum söylemek istediklerimden. O yüzden bütün bu genel öfkelerimi dışa vuruşum. Haklıyım yazdıklarımda ama yazmak istediklerimin bunlarla alakası yok. Derdim kendimden kaçmak.
Annemin hep dediği gibi, "yine dolanıyorsun dar sokaklarda, bir adam gibi söyle bakayım ne diyeceksen".
Neyse belki başka bir yazı olur gerisi kim bilir...
Hadi iyi okumalar. :)

*Zor Günler - Programcı, şe yazarı ve yazar İclal Aydın'ın, Servet Kocakaya'nın şarkı yorumuyla katkıda bulunduğu şiirinin adıdır.

Hiç yorum yok: