29 Mayıs 2011 Pazar

Fotoğraf

Çantada taşınan bir makineydi sıradan, sessiz ve kimliksiz.
Sonra el oldu, göz oldu, dil oldu sırayla.
Sessizdi. Sözsüz ve hiçti.
Anlamı ve değeri yoktu.
[Kimbilir belki de bir Lâl kadardı değeri....]
Tutan elden, gören gözden ve yansıyan histen başka dostunun olmadığı gibi.
Kimliksiz ve sessiz varolmaya çabalarken, an'a eşlik etmeye meyleder bir hali vardı.

Şimdiki zamanın paha biçilmez kıymeti ve kudretine şükredercesine, an'da kalır bir coşkusu vardı.
Tekdüze hayatların solgun renklerine anlam'la ışık katarken,
ifade gücünün sözcüksüz bir sureti halini alıyordu.
Sıradan bir zaman parçasının, insani yaratımın ne denli güçlü bir eşlikçisi olabildiğini haykırıyordu sunduğu farkındalıkla.
Basit bir makine, fotoğraf denilen sanatı yaratan kıymetli bir araca dönüşüyordu.
Tutan ele ve perdelerin ardını gören göze, saygı barındıran bir kıymet katıyordu.
Fotoğraf, an'ların ölümsüzlüğünü resmederken çantadaki sıradan makine ile,
dramatik bir andaki sessizliği tamamlayan keman tınısının eşsizliği ile yarışırcasına,
varolma çabasındaki insan maskelerinin tutundukları dallar halini alıyordu.
O dallar ki nice sonra çaput bağlayarak dileklerini sundukları ve iç geçirdikleri birkaç kaliteli kağıda baskılanmış ölümsüzlük an'ları oluyordu...
An'lar, anılar olurken,
fotoğraf yaratılışı sırasında bir türlü göremediği değeri,
kaçırılan şimdiki zamana vah eden, maskeleri düşmekte olan insan suretlerinden tadıyordu.
An'ı gören göze şükretmeden şimdiyi kaçıran ve zamanın geçişine serzenişte bulunan insan suretleri...
Farkındalık fotoğrafta,
Fotoğraf gözde,
Göz yürekte saklı kalıyordu,
Eğer görülememişse bu basit makinenin vizöründen bakarken o kalın perdenin ardı...
Farkındasızlığına ya da boşvermişliğine yenilen insan maskelerinin sureti tadamamış duvarlarında,
saklı kalıyordu şimdi'nin kudreti ve yaratımın harikası.

Hiç yorum yok: