5 Mayıs 2011 Perşembe

Hıdırellez

Bugün 5 mayıs 2011 yada yazımını sevdiğim için her yere tarih atmama sebep olan 5/5/11.
Bugün hava,
yağmakta olan Nisan yağmurların ortaya çıkardığı toprak kokularına inat yaparcasına,
dişi bir cilveyle AŞK kokuyordu.
Bedenim aşkı yaşarmışcasına diri,
Dilim aşkı tadarmışçasına lezzetli,
Nefesim aşkı solurmuşçasına canlıydı.
Ama hepsinden öte aşkı yüreğimde taşırmışçasına parlaktı bugün ışığım.
Hıdırellezden mi acaba diye düşünmeden edemedim.
Çünkü ortada ne bir aşk vardı yaşanan, ne de bir adam aşık olunacak.
Sabah ofise girerken yolda burnuma çarpan nefis çiçek kokuları ve
Odama geçmeye çalışırken burnuma dolan ve
beni daha o dakika etkisi altına alan parfüm kokusuyla hatırladıklarımdı belki de bu halin sebebi.
Koku hafızası denilen bir kavram vardır;
Anıların kokularla kayıt altına alınması özet bilgisiyle anlatılabilecek.
Beni mutlu eden ve farkındalığımı arttıran, doğanın o eşssiz kokusunu pekiştiren,
bir parfüm oldu bu sabah.
Laboratuvarın tüm koridorunu saran ve beni onu bulmaya iten, anılarımı kodladığım bir koku.
Bir kaç tur atmanın sonucunda buldum kokunun sahibini ve doğruladı beynim burnumun algıladığı ve sayesinde hatırladığı onlarca şeyi.
Bu parfüm benim için aşk kokan bir sürecin,
kokuyla özdeşleşmiş ve doyasıya biriktirilmiş anıların en canlı
ve bir daha kullanılmayacak olan şahidiydi.
Sabahtan itibaren sahip olduğum ışıldama, içimdeki aşk hissi ve havada kokan güçlü duygu belki de parfümün getirdikleriydi;
yahut Pan'ın kavalının ve kokunun dansının ta kendisi*.
Aşkı bizzat yaşamadan da hissetmek gerektiğinin canlı tanığıydım bugün.
Aşk bir kez girmeye görsün beden pencerelerinden içeri.
Taşar da taşar ve istemsiz bir güce ve coşkuya boğar benliği.
Öyle de oldu nitekim.
Gözlerimin parıltısı ve yüreğimin taşkınlığı,
önü alınmaz bir enerji, coşku ve kahkaha olarak yansıdı dışarı.
O seneye ait şarkıları mırıldandı dudaklarım ve
farkına varmadan beğenilmemi ve ilgi çekmemi sağladı.
Oturdum oysa ki yalnızca. Konuşmadan, hareketsiz ve noktasal bir halde.
Ne bir kıskançlığa, ne bir ilgiye ne de bir tepkiye sebep yaratacak herhangi bir şeye meğil vermeksizin.
Ama dışarı sızan aşk hareketli ve neşeliydi.
Durdurulabilir yahut söndürülebilir değildi ne yazık ki.
Bedenim otururken, benliğim etrafı ve insanları seyreyledi.
Dolayısıyla da insanlar beni...
Bugünü unutmayacağım.
Aşkın o nadide yaratımını ve kattığı o basit farklılığı hep içimde tutmaya çalışacağım.
Hıdır ve İlyas'ın buluştuğu bu özel günde, hep aşk dolu kalmak dileğiyle...
Ah minel aşk sen nelere kadirsin... :)

* Tim Robbins'in Parfümün Dansı kitabına gönderme yapılmaktadır...

Hiç yorum yok: