24 Ağustos 2011 Çarşamba

Bodrum Dair

Ani gidiş kararının yarattığı efsane tat!
Biletimi önceden almış olsamda,
yola çıkışım kaçar gibiydi.
Bitmek tükenmek bilmeyen işler,
okudukça artan makaleler,
bozuldukça bozulan cihazlar ve
yetmezmiş gibi bunların üstüne kurs,
midemde neredeyse 1 yıldır görülmemiş bir ağrı yumağı yarattı
ve bir avuç ilaçla kendimi Ankara'dan atmama sebep oldu.
O yüzden kaçar gibi, sanki dün karar vermişim gibi çıktım yolculuğa.
Ah yolculuk!
Nasıl severim yolculuk yapmayı.
Düşünmeye, hayal kurmaya nasıl da vakit ayırır/ayırtır
sen istesen de istemesen de...
Ömrümün önemli çözümlemelerini yolculuklarda yapmış biri olarak
otobüsün de, trenin de tadı başkadır.
Bu kez uykudan hayal kurmaya vakit kalmasa da çok fazla
yine de görselim de canlananlar bana yetti.
Hele ki gözümü açıp da o güzelim denizi görmek yok mu?
Koskoca bir yıldan sonra yeniden,
Kabak çiçeği dolması, süt mısırı, incir ve nice güzel zeytin yağlı ile Ege'de olduğunu hissetmek,
ve tatilin dayanılmaz hafifliğini paylaşmak dostlarla paha biçilmez bir coşku yaratıyor.
İşte yeniden --> BODRUM!
Geldim işte :)
Sen insanı süslü kıyafetlerinden,
alacalı paketlerinden sıyıran,
sen insanı huzura da salan, ama aynı anda insanlık halleriyle delirt(ebil)en,
sen nicesini kendine tutsak eden
Halikarnas Balıkçısı misali,
sen aşkın bir başka hali, huzurun ebedi kaynağı,
eğlencenin hala ve hep kalbi,
dostluğun en samimi ve çıplak biçimi,
ve koca bir kışın - yaz hariç 9 ay- çekilir ve amaçla yaşanır tek yanı!
Sen gelişine coşku, gidişine hüzün salan,
yalnızca bir tatil yeri değil
sana tutuklu gönüllerde bir ibadethane, bir mabetsin...
İyiki de öylesin...

Hiç yorum yok: