17 Mart 2012 Cumartesi

Son Üç Gün; II - Hayallerin Peşinde

15.03.2012
Dostuluğun çok ötesindeydi ilişkimiz... Tek çocuk olan benliğim, kimseye onun kadar güvenmemişti..
Güvenimi derinden sarstığı da oldu hani. Olmadı değil.
"Çok fenayım, korkuyorum, kimi istiyorsan topla gel, yeter ki evde olun, iyi değilim" dediğimde gelmemişti.
İyi değildim. Ömrümde hiç o kadar hasta ve yanında hiç o kadar yalnız kalmamıştım.
Büyümek neydi anlamıştım. Yalnızlığın ise ne boktan bir şey olduğunu, duvara toslayarak öğrenmiştim. Gelseydi eğer, "25'ine kadar ne çok şey öğrendim" diyemeyecektim belki de...
Kavga ettiğimiz de oldu. Çok kez hem de. Yani, çok sıkı ettik üstelik o kavgaları.
Kimisini bağırış çağırış, kimisini sessizce... Çok kez meraktan öldürdüm onu, bana sarılıp yaralarımı sarmaya çalışırken "bırak beni" isyanlarıyla kaçtım elinden. Tüm öfkelerimi, tüm isyanlarımı çok kez üzerinden boşalttım, dost değil, paratoner zannettim kim bilir kaç defa... Allahı var ya,  hepsini alttan aldı...
Ben "Ya Allah" dedim, o "ya bırah gözünü seveyim" demedi durduğu yere rağmen. Ben ona inan demedim, onun bana inanma demediği gibi...
Ben, "yanıyorum" dedim; aşk acısıyla tutuştuğum ve varlığı yitirmenin eşiğinde olduğum yıllarda, dostum bana, "yaz" dedi, "sev" dedi, "gerekiyorsa öl" dedi, hep sonuna eklediği gibi "yanındayım kuzum, düşmene izin vermem ya da gerekirse ben düşürürüm seni, kalkmayı öğren diye" dedi...
"Kadınla erkek dost olamaz" dediler hep, "sizin iş bir nev-i ayak, arkadaş ayağı göt ayağı" dediler; onlara inat değil, bize sevap niyetine, dost değil kardeş olduk biz giderek daha da bağlanarak...
Eleştirmek için hep doğru zamanı bekledik... Egolarımıza yenik düşmedik, eleştireceğiz ve açık olacağız diye candan bezdirmedik, kırdık gerektiğinde birbirimizi, sırf anlasın olanı biteni diye ve bildik samimiyetin sözlere sığmadığını, her can yakan konuşmanın sonunda, sarılışarak nemli gözlerimizi silerken..
Ağlama krizlerimi sakinleştirmeye çalışırken nice kız tarafından göz hapsine alındı ama Ankara'lı bir dostluğa sahip olduğumuzdan, tişörtünü gözyaşlarımla ıslatmama ve kızları kaçırmasına sebep olmama hiç kızmadı.. Dinledi tüm aşklarımı, herkes "e yeter artık git söyle de kurtulalım" derken, o bana cilveli kadın olmanın inceliklerini saydı ve benim için hep plan yaptı...
İtinayla törpüledi hırçın hallerimi... Düşünün ki, üniversiteden sonra, törpülenmiş olan tüm o hırçınlığım, her ortaya çıkışında ne kadar çok kez sinir yarattı kimilerinin üzerinde...
Lisede erkeklerle büyümüş kız birader Aysu'dan bir prenses yarattı; metamorfoz misali yaşanan bu değişiklik Gregor Samsa'nın ki kadar sıkıntılı zamanlar yarattığında ise bir an olsun yanımdan ayrılmadı... Alışmadık götte don durmaz der atalarımız, "alışmadık dişide, cilve yavşaklık yapar" anlarında müdahaleden eksik kalmadı...
En içimde tuttuğum hayallerimi konuşmadan bildi, beni hep çok dikkatli dinledi, toplulukların ortasında yaşadığım tedirginliklerin hepsinde, inanmadığı halde sezgilerime hep güvendi... Birbirimizi hiç görmeden, yalnızca temas ederek oturduğumuz anlarda bile önce o anladı, aşık olmakta olduğumu, sıkıldığımı, gerildiğimi ve korktuğumu...
Hep kibar, hep saygılı ve hep çok çatlaktı... Boku çıkana kadar yaptıklarımız listesini yazmak için ihtiyacımız olan geniş alan hiç bulunamadı ve büyüdükçe vukuatlarımız hep çoğaldı...
Aynı yere bakarak hayal kurduk biz hep.. 4 kişilikti hayallerimiz her defasında, sevgililerimizi o hayallerden hiç esirgemedik biz aslında, onlar bizi hayatlarına katmayı itinayla ihmal ettiklerinde bile... Öyle aynı yere bakarak kurduk ki o hayalleri, saniyenin onda birinden bile daha az zamanda kayan bir yıldızı aynı anda görüp dilek tutabildik... Tabi ki ardından saatlerce güldük "olur mu hiç böyle şey" diye diye...
Şimdi ben 25 o 27 oldu aradan geçen koca 7 yıldan sonra. Sayesinde hala olacağım günleri yaşarken, çocuklarımın da, benim ki gibi deliden hallice bir dayısı olacak...
Artık tek çocuk değilim hani... Onu başkalarından bir kaç gömlek daha fazla sevişim de bundan ötürü...
Doğru dürüst görüşemediğimiz hayatın koşturmacaların ortasında ve rüşt ispatlama mücadelesinde geçen bu yıllarında bize geldi kardeşim bu gece... Konuştuk bolcana.. Akıl danıştık.. Dert yandık karşılıklı.. Güldük çokçana. Kaşlarımız çatıldı ara ara kaygılandık olan biten için.
Beraber geçirdiğimiz kıymetli vaktin tam ortalarında bir yerde "gel bak ne izleteceğim sana" dedi...
Kimlik bunaltılarının arasında, kariyerimi ve hayatımı dengelemeye çalıştığım ve hiç farkında olmadan hayallerimi yitirmeye başladığım şu günlerinde yaşamımın, tepsiyle sundu bana peşinde koşulacak bir hayali...
İki çılgın mühendisin Dünya turunu izletti bana canım kardeşim (www.baskaturlubirsey.com).
Tüylerim diken diken ve gözlerimde yaşlarla bitirdim videoyu... Baktım suratına nolur, biz de gidelim dedim...
"Gidelim, başla biriktirmeye paraları" dedi.. Gidelim dediyse, gideriz! Yaparız dediği her şeyi yaptık bugün dek. "Nereye gitsek ki?" dedim, "bir rota çizmek lazım" diye ekledim. O an gördü gözümdeki ışığı, yeni bir hayalim var artık... Gezeceğiz kardeşimle Dünya'yı.. Yapacağız. Kim bilir belki 4 kişi oluruz, kim bilir! Gün gelecek Dünya'nın farklı yerlerinden attığımız kartlarla selam yollayacağız dostlara, ailelerimize...
Canım kardeşim, biraderim, kankam ve dostum... Hayallerin peşinde geçen bir ömür bekliyor bizi... Çocukluk geride ve başka türlü bir şey bizim istediğimiz...
Rbl'im var ol, çok yaşa, paylaş ve yakınımda ol biraderim...
Seviyorum seni...  Muck :)

Hiç yorum yok: