13 Temmuz 2011 Çarşamba

Kahraman Yemek

Yemek yaptım dün.
Kendim için, tek başıma ve sessizce.
İlginçtir, müziksiz bir sessizlikte,
açık balkon kapısından içeri dolan sokak sesleri ve aspiratör uğultusunun eşliğinde mutfaktaydım.
Neden bilmiyorum ama beynimden ve gönlümden çok kişiyi geçirdim hazırlarken yiyecekleri.
Kimisini aradım, kimisine mesaj attım, bazısını ise sadece düşündüm.
Her an içimden geçenlerden biri gelecekmiş gibi çoğalttım yaptığım yemeği hiç fakında olmadan.
Masaya oturduğumda anladım, en az 2 kişilik daha yemek kaldığını ocağın üzerinde ve tezgahta.
Ay'a karşıdan bakarak oturdum sofraya.
Sokağın gürültüsü kulağımı ve etrafın tozu yemeğimi doldururken,
Durdum bu kez saldırmamak için tabağa.
Açlığımın benliğimi ele geçirmesine izin vermemek için sarf ettiğim çaba kıymetliydi.
Çünkü 'açlık' yalnızca midede de değildi çoğu zaman insanlık hallerinde...
Ulaştıklarım, ulaşamadıklarım ve düşüncemdekilerle sohbet ederek yedim yemeğimi.
Sonra sokağın gürültüsü yerine, aklımda oluşan yazıları ve içimde çalan müziği fark ettim.
Yemek yapma eyleminin de, bende, sineztezik bir algı karmaşasıyla yazı yazmayı tetiklediğini fark ettim zaman geçtikte.
Ardı ardına farkındalıklar yaratan,
halbuki kadın için sıradan sayılan yemek yapma işinin,
masalsı bir yanı olduğu gerçeğiyle, yaşadığım anın 'yalnız kahramanı' ilan ettim kendimi...
Yokluğun varlığa dönüştüğü,
coşkununsa bedenlenerek hayat kazandığı bir deneyimin karşı konulmaz heyecanında,
tüm duyularımın,
dokunarak, tadarak, hissederek, koklayarak ve görerek algıladığı,
o derin ve güzel keyfi yaşadım.
Yemek yaptım.
Ve sonra hiç bir şey olmamış gibi, özenerek demlediğim çayı içerek;
standart olmayan hayatımın ve o hayata ait algılarımın,
standartize olmuş çalışma anlarından birine geçiş yaparken,
rasyonel beynimin dizginleri ele almasına izin verdim.
Sonuçta kahramanlığımı ilan etmemiş miydim bir kere ?
Gerisi standart olsa ne yazardı ki?
Yoksa, gerçek aslında pek de düşünmek istediğim gibi değil miydi?

Hiç yorum yok: