2 Ekim 2010 Cumartesi

7 Tepeli Kadim Dostumla 5 Gün - 6 Geceden Kalanlar

Nefesimi kesen manzarasında, beni her bakışımda daha da içine karan, kaybeden ve tüm güzelliğine rağmen aslında beni yok eden bir hali vardı yine İstanbul'un...
Tarifi mümkün olmayan duyguların yapılmamış resmi gibi duruyordu karşımda yine tüm heybeti, şehveti ve hatta şefkatiyle.
Yine tüm tezatları tek bir nefeste bırakıyordu yüreğime. Bir anda hem anne, hem çocuk, hem prenses, hem asi, hem yalnız hem çoğul, hem aşık hem yaralı, bir yandan neşeli diğer yandan çaresiz kılıyordu.
Anlatılamayan, çoğunlukla duyulan biraz da akışına içinden geçmesine izin veren, pek de gardını alamadığın ve aslında seni dağıtmasına ve yeniden küllerinden doğurmasına izin verdiğin, ecemsi bir hali vardı bu kez bu İstanbul'un...
Bir soğuk, bir sıcak; bir güneşli ve ışıl ışıl ve biranda bulutlu ve basık hali sanki kararsızlıktaki ve belirsizlikteki ruh halimin izdüşümü gibiydi. Çoook zamandır olmadığı kadar dolu geçti bu kez İstanbul. Gerçekliğe o kadar da çok takılmadan kimi zaman düşlerin ağır bastığı 5 gün 6 gece... Düşlerimin gerçeklikten daha somut olmasına; İstanbul'un halden hale soktuğu vücudu ile beni de kendiyle hem hal ediyor olması sebep oluyordu belkide.
Kırgınlıklarımı, geçmişin peşimden koşan gereksiz kırıntılarını ve tüm korkularımı Haliç'ten suya bıraktım bu kez... Bir değişiklik yaptım ve uzun zamandır olmadığım bir yerinde kaldım yeşilli mavili limanın ve omzuma yük olan tüm anıları/kişileri/acizlikleri ve yıkıntıları Haliç'ten suya bıraktım.
Ardından, dizim dizim sıralanmalarıyla köprüler oluşturan oltaların sahiplerinin elinde denize girecek misinalara takılan yem oldum isteyerek... Yem oldum veya bilerek yem yaptım kendimi Marmara'nın yosun kokan serin ve deli deli akıntılı sularına. Oltaların başında düş kurdu dışarıda kalan yarım. Başka bir çift gözle bakmaya çalıştı bu şehrin suya vuran silüetine bir öğlen vakti. Kendisinden farklı bir çift derin gözle... Anlamaya çalıştı onun gördüklerini, hislerini, özlediklerini. Sözlerimin açamadığı kapıları zorladı gözlerim. Sızabileceği bir aralık aradı sık parmaklıkların arasında. Baktığım her karede, biriktirdiği anıları hissetmeye çalıştı gözlerim.
Sonra vazgeçti...
Düşünmekten, çalışmaktan ve kurcalamaktan...
Gözlerim kendisi oldular tekrar ve baktılar doyasıya, güneşin bulutlarca gizlendiği sakin, gri ve derin boğaz manzarasına. Hala, ruhumun bir parçası soğuk sularda yem, ve bir parçası köprünün üzerindeki herhangi bir arabaydı.
Her arabayla başka bir serüven oluyordum, başka kimlikleri, başka özneleri, başka sevgileri yaşıyordum...
Kavgaları dinliyordum, ilan-ı aşkları, hasret naralarını ve gözyaşlarını. Duyduklarım yeni düşler oluşturuyordu imgelemimde ve seni sölemek istediğim ama içimde tuttuğum kelimelerimi dizginliyordu içimdeki derin köşelerde...

Not: Resimleri İstanbul'da olduğum süreçte çektim, yani tamamen bana aitler :)

Hiç yorum yok: